Biz Hukuk Devleti Dedikçe Ülke Kabile Devleti Haline Döndü! | Saadet Partisi
 
   

Biz Hukuk Devleti Dedikçe Ülke Kabile Devleti Haline Döndü!

19.3.2025

Biz Hukuk Devleti Dedikçe Ülke Kabile Devleti Haline Döndü!

Genel Başkanımız Mahmut Arıkan, TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Konuşmasına İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve gözaltına alınmasına değinerek başlayan Genel Başkanımız Arıkan, şunları söyledi;

“Biz hukuk devleti dedikçe ülke kabile devletine döndü. Biz diplomasi dedikçe ülke diploma peşine düştü. Biz özgürlük dedikçe ülke gözaltılar ülkesi haline geldi. Açık söylüyorum. Diploma tartışmalarına harcanan enerji, gözaltı olaylarına harcanan enerji, iktidarda kalabilmek için harcanan enerji, diplomasiye harcanmış olsaydı, Türkiye’nin kalkınması için harcanmış olsaydı, ne Türkiye, ne de bölgemiz bu noktada olurdu!

BÖYLE BİR TABLO ANCAK KABİLE DEVLETİNDE GÖRÜLEBİLİR!

Bir ülke düşünün. 23 yıldır devleti yöneten iktidara, insanlar ülkede yaşanan 28 Şubat hukuksuzluklarından bıktığı için haksız gözaltılardan bıktığı için oy verdi. Haksız yere tutuklandığı için milletimiz Sayın Erdoğan’ı CB seçmişti. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen Türkiye’de gözaltılar ile güne başlamak ülkemize hiçbir şey kazandırmayacağı gibi çok şey kaybettirmektedir. Yine Bir ülke düşünün, diploması tartışmalı olan başkanın yerine aday olmaya çalışan başkanın da diploması tartışmalı! 30 yıl önce alınmış bir diploma 30 yıl sonra iptal ediliyor, sabahında farklı gerekçelerle Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yapılacak önseçime 4 gün kala gözaltına alınıyor.

Üniversite yönetimine soruyorum: ‘30 sene sonra mı aklınız başına geldi?’

Adli kolluklara soruyorum; Babalarınız, anneleriniz 30 yıl önce 28 Şubat günlerinde haksız yere evlerinizden alınıp gözaltına alınıyordu. Bugün siz o günleri hatırlatan uygulamaları neden yapıyorsunuz? İşleri usulüne uygun bir şekilde neden yapmıyorsunuz? Çağrıldığında gelen bir Belediye Başkanını sahur vakti neden gözaltına alıyorsunuz? Ya da şöyle sorayım: ‘Ne oldu da, 30 sene sonra aklınız başınıza geldi?’ Böyle bir tablo ancak bir kabile devletinde görülebilir.

Çünkü hukuk devletinin çok temel özellikleri vardır:

  • Hukuk devletinde, Hukukun üstünlüğü esastır.

Kanunlar keyfi kurallara göre uygulanamaz.

Kabile devletlerinde ise hukukun değil gücün üstünlüğü esastır!

İstenilen zamanda, istenilen şekilde, istenilen karar verilebilir.

  • Hukuk devletinde temel hak ve özgürlükler güvence altındadır.

Zamana şarta, konjonktüre, adamına göre değişmez.

Kabile devletlerinde ise ben yaptım oldu mantığı geçerlidir.

  • Hukuk Devleti’nde kuvvetler ayrılığı esastır.

Yasama yürütme yargı birbirinden bağımsız hareket eder.

Kabile Devletlerinde ise kuvvetler birliği vardır.

Yasama da yürütmede yargıda bir kişinin emrindedir.

Coğrafyamız yeniden şekilleniyor, bölgemizdeki bütün dengeler değişiyor, haritalar yeniden çiziliyor biz ne yapıyoruz? Aylardır, hatta yıllardır Türkiye’de diploma meselesini tartışıyoruz. Demokrasimiz diploma cenderesinden, gözaltı korkusundan çıkarılmalıdır. Hukuk, siyasi hesaplara boğdurulmamalı; siyasi operasyon formülü olarak görülmemelidir. Halkın iradesiyle demokrasiyi şekillendiremeyeceğini anlayanlar, muhalifleri susturarak, siyasi rakipleri bertaraf ederek siyaset mühendisliğine soyunmamalıdır. Milletimizin takdirine güvenerek yola çıkanlar, milletten kaçırılmamalıdır. Bu işler bumerang gibidir en sonunda sahibine geri döner. Bir suistimal varsa üzeri örtülsün, hukuk pas geçilsin demiyoruz. Kaş yaparken göz çıkartılmasın diyoruz. Diploma, yaşadığımız çağda artık hiçbir şeyin göstergesi değildir!

GAZZE İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİSİ

İçerde durum bu iken, maalesef dışarda da tablo hiç iç açıcı değil. Filistin’de işgal devam ediyor.

Terörist İsrail’in zorbalığı ve zalimliği devam ediyor. En az bu kadar endişe verici olansa

İslam ülkelerinin sessizliği ve tepkisizliğidir! Diplomatik baskı ve askeri güç iradesi ortaya konmadıkça Siyonizm daha da azacak İsrail daha da şımaracaktır. Gazze sorununu ortaya çıkaran krizden, hala medet ummak beyhudedir! Tüm bunlardan yola çıkarak, henüz savaşın başında bundan 18 ay önce teklif ettiğimiz çözüm önerilerimizi yine  ifade etmek istiyorum.

  • İslam İş birliği Teşkilatı toplantıları kınama değil icraat toplantıları olmalıdır.
  • D-8 Ülkeleri ve Türk Devletler Teşkilatı acilen toplanmalı; İsrail’e karşı güçlü ve caydırıcı yaptırımlar karara bağlanmalıdır.
  • Bütün İslam ülkeleri amasız ve fakatsız İsrail’le olan bütün diplomatik, ticari, siyasi ilişkilerini tamamen durdurmalıdır.
  • İslam ülkeleri, İsrail'e destek veren Batı ülkelerine petrol gönderimini bir yaptırım olarak gündeme almalı ve gerektiğinde petrol sevkiyatını durduracağını açıklamalıdır.
  • Türkiye, özellikle Filistin’e ait enerji kaynakları üzerinden İsrail ile yapılan anlaşmalara derhal son vermelidir.
  • TBMM’de bir heyet oluşturularak, katliamları yerinde tespit etmek ve kayda almak üzere bu heyet bölgeye gönderilmelidir.
  • Gazze’ye yönelik Dünya çapında büyük bir insani yardım kampanyası başlatılmalıdır.
  • İnsani yardımlar İsrail’in inisiyatifinden kurtarılmalı, Mısır Refah sınır kapısında insani yardım koridoru açılmalıdır.
  • Gazze’nin yeniden imarı için mali destek çalışması acilen başlatılmalıdır.
  • ABD ve İngiltere, İsrail’in haksız işgaline destek vermek üzere Gazze açıklarında konuşlanmış olan deniz ve hava kuvvetleri unsurlarını bölgeden derhal çekmelidir.
  • Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail’in haksız, hukuksuz işgal girişimine karşı gerekli kararların alınması için diplomatik girişimler acilen başlatılmalıdır.
  • İsrail’in mevcut siyasi ve askeri karar verici kurumlarının, makamlarının, kişilerin tamamı hakkında Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanma süreci titizlikle takip edilmeli, ve yeni girişimler hayata geçirilmelidir.
  • İsrail hakkında “soykırım suçu” temalı yargılama süreci başlatılmalıdır.
  • En önemlisi - Gazze’nin güvenliğini sağlamak için İslam ülkelerinin de içinde bulunduğu “Gazze Barış Gücü” adıyla bir askerî güç kurulmalıdır.

Bu barış gücünde başta soykırım davasını açan ve şu anda yaptırımla tehdit edilen Güney Afrika Cumhuriyeti başta olmak üzere soykırım ve işgal karşıtı tüm ülkeler bulunmalıdır.

Dışarıda Filistin için net bir tavır ortaya koyamayanlar, içeride de halkının yaşadığı gerçekleri görmezden geliyor. Umarım önümüzdeki hafta yapacağımız toplantılarda; daha demokratik bir Türkiye’nin konuşulabildiği, daha özgürlükçü politikaların benimsendiği, iktidarın yapmış olduğu hatalardan ders alarak ülkeye daha fazla zarar verme girişimlerinden vazgeçtiği konuşmalar yapmayı ümit ediyorum.”